5 Haziran 2014 Perşembe

Oyun Grubu(m)

Anne olduğumdan beri interneti daha aktif kullanır oldum. Facebook, twitter gibi platformlar dışında sadece ebeveynlere özel, nurturia gibi siteleri ya da bazı blogları daha yakından takip eder oldum, hatta şu an okumakta olduğunuz bu blogu yazmaya başladım.
Yaklaşık 1 sene kadar önce facebookda dolaşırken ''Anadolu yakası montessori anneleri'' grubunu gördüm, sonrasında Ataşehir grubu olarak buluşmalara başladık. Gruba liderlik eden arkadaşımız Elif'in çabalarıyla da bugünlere kadar geldik, eksilsek de, yeni arkadaşlar katılsa da...
İlk mekanımız Lolipop parti eviydi. Burası sıcak, samimi bir mekan. Birkaç ay cumartesi sabahları düzenli buluşma mekanımız oldu.

Lolipopta bir boyama aktivitesi
Sonrasında yine grupta oluşan fikirler neticesinde gel oyna atölyesine gitmeye başladık. Burada çocuklar kah içerde ahşap oyuncakları tanırken, kah dışarda bahçede oynarken, biz anneler de Şule hanımdan çocuklarımızla nasıl daha etkin oyun oynayabiliriz konusunda bilgiler aldık. Grubumuz bu esnada büyümüştü, fakat, organize olmak, her hafta aynı saat için mekana söz vermek mümkün olamamaya başladı.
Geloynada
Bu sırada, hep aklımızda olan anaokulu fikrine odaklandık. Gruptaki arkadaşlarımızın araştırmaları sonucunda, uygun bir yer bulduk: Akıllı Çocuklar Anaokulu. Herkesin kolaylıkla ulaşabileceği, okulun sahibesi Hande Hanımın ve öğretmenimiz Seyhan'ın cumartesi günlerinden fedakarlık yaparak bize kapılarını açtığı bir yer... Her cumartesi yaklaşık 2 saatimiz burada geçiyor, önce aktivitelerimiz: parmak boyama, toz şeker boyama, kutuya çubuk atmaca, paraşütte gazete yırtmaca, marakas yapımı, şönile boncuk dizme gibi. Sonrasında ya oyun odasında oyun ya da bahçede koşmaca, oynamaca...Yaklaşık 8-9 çocuk oluyor en fazla ve artık birbirlerini tanıdıklari için çok keyifle oynuyorlar.
Demir, her cumartesi ''okul, okul'' diye sayıklıyor ve isteyerek gidiyor. Tahmin ediyorum ki, kreş dönemi için çok büyük avantaj olacak bu durum.
Şu sıralar, yaz döneminin gelmesi ve tatillerin başlamasıyla beraber, düzenli katılım olamayacağından anaokulundaki oyun grubu buluşmalarına ara vereceğiz ama uygun oldukça parklarda, bahçelerde buluşarak, çocukları bir araya getitmeye çalışacağız bu 2-3 ay.
 
Bahçede boyama etkinliği

Paraşüt
Tüm bu buluşmalardan keyif alan sadece Demir değil elbette, ben de koşarak gidiyorum her cumartesi oyun grubuna, ya da düzenleğimiz başka buluşmalara. Örneğin çocuklarla gittiğimiz tiyatro oyunları gibi...Ve heyecanla anlatmayı beklediğim kızkıza ve ailece buluşmalarımız...

Baktık ki grubun anneleri çok iyi anlaşıyor hemen farklı organizasyonlar da planladık. Yıllardır gönlümüzce eğlenmeye hasret bir grup olarak çıktık bir akşam bol bol dans ettik, güldük, eğlendik. Çocuklar evde babalarla kaldı. Ohh sefamız olsun, nasıl iyi geldi. İşin beni daha da mutlu eden tarafı, ilk tanıştığımızda tek ortak noktası bebekleri olan bu grubun bu kadar iyi anlaşması oldu.
Sadece annelerin iyi anlaşması da yetmedi, hadi eşlerle de buluşalım dedik. Hemen güzel bir kahvaltı-piknik organize ettik Şile yolunda. Hem çocuklar oynadı, hem de bizler sohbet edip nefis bir kahvaltı yaptık.
Piknik
Velhasıl hem Demir'in, hem de bizim tatlı bir arkadaş grubumuz var. Umuyorum ki Demir'e yıllar sonra da böyle isteyerek görüşebileceği, taa 2 yaşından beri arkadaşız diyebileceği, çocukluk arkadaşlıkları kazandırıyorumdur...Ve umuyorum ki Demir'in bana kattığı onca şeyden biri de bu tatlı annelerin arkadaşlığı olacaktır...

Demir'den Merin'e, İpek'e, Beril'e, Aren'e, Emir'e, ve diğer arkadaşlarına öpücükler...
Benden de Elif'e, Yasemin'e, Handan'a, Nalan'a, Özlem'e, Nuran'a...
Sizleri tanıdığımız için çok mutluyuz!


4 Haziran 2014 Çarşamba

Kaz Dağlarında Tatil

Demir büyüyor...2,5 yaşında oldu bile. Dili açıldı, sürekli konuşuyor :) Bezi bıraktı...Beraber vakit geçirmenin çok keyif verdiği zamanlar...
Tatile gitmek, gezmek de hem daha kolay hem de daha eğlenceli artık.

1 mayıs tatilinde, çok sevdiğimiz arkadaşlarımızla beraber Kaz Dağları bölgesine gittik. Küçükkuyu'ya yakın Yeşilyurt köyünde harika bir konakta kaldık: Kısık Konağı
Hem çevreye hem de otele tam anlamıyla bayıldık.
Sıcacık bir aile ortamı yaratmış Yalçın Bey ve Sevgi Hanım bu güzel konakta...Mis gibi mezeleri ve harika kahvaltılarıyla midelerimizin de 4 gün boyunca bayram ettiğini söylemeden geçemeyeceğim.
Otel ve çevresi çocuklar için de çok uygun ve eğlenceli. Konağın avlusunda gönüllerince koşup oynamak, birbirlerinin odalarına gidip çizgi film izlemek en sevdikleri aktivitelerdi gezi boyunca.
Çevre ise harika...Yeşilyurt köyü çok sevimli bir yer. Küçükkuyu merkeze yakınlığı avantaj. Muhteşem manzarasi olan Zeus Altarı mutlaka görülmeli. Yine sevimli bir köy olan Adatepe de hemen altarın aşağısında.
Assos da çok yakın, turistik çarşısı görmeye değer. Assostan Küçükkuyu'ya dönerken deniz kenarında çok güzel yerler bulabilirsiniz ve manzara eşliğinde yemek yiyebilirsiniz.
Kısacası, farklı, huzurlu, bol yürüyüşlü, çocukların da bol oksijen içinde koşup oynayacağı bir tatil için mutlaka tavsiye ediyorum.

Zeus Altarı

Adatepe Köyü


Zeus Altarından manzara izleyen Demir :)
 

28 Ocak 2014 Salı

Demir'in Tiyatro Maceraları

Bir süredir aklımda olmasına rağmen acaba ilgisini çeker mi, korkar mı ya da oyun süresi boyunca oturur mu gibi soru işaretleriyle cesaret edememiştim Demir ile tiyatroya gitmeye.
Zaten biraz araştırdığımda gördüm ki, oyunların çok azı +2 yaş grubu için, genellikle +3 ten başlıyor.
Ama bir arkadaşımın tavsiyesiyle Kasım sonu, +2 ye uygun olan İstanbul Şehir Tiyatrolarının Boncuk isimli oyununa gittik.
Boncuk gerçekten çok güzel bir oyun; bir ev köpeğiyle, sokak kedisinin arkadaşlığını anlatıyor. Demir salona girmemizle beraber şaşırdı, koltukta oturup etrafı izledi, oyun başlayınca dikkat kesildi. İlk başlarda şaşkın ve çekingen halleri devam etse de, kısa sürede müziklere alkışlarla ve figürlerle eşlik etti, bolca güldü. Kısacası, yaş grubuna uygun bu oyunu çok sevdiğini söyleyebilirim.
Ilk tiyatro maceramızın bu kadar olumlu geçmesinin motivasyonuyla hemen yine Şehir Tiyatrolarından başka bir oyuna bilet aldım: Üç Kardeş ve Muhteşem Kurt adlı kukla tiyatrosuna.
Öncelikle bu oyunun Demir ve tabi ki benim için ayrı bir özelliği oldu, ondan bahsedeyim. Demir, oyunun Kadıköy'de olmasından dolayı ilk kez metroya bindi ve beraberce tüm gün oyun sonrasını da Kadıköy'de başbaşa yemek yiyerek ve gezerek geçirdik.
Gelelim oyuna; oyun aslında +3 yaş için ve de kukla tiyatrosu. Bu yüzden çekinerek gittim ve sıkıntı olursa hemen çıkarım diye düşündüm. Demir tiyatroya isteyerek gitti, yerine yerleşti, etrafını izlemeye koyuldu. Bir önceki oyundan farklı olarak, muhtemelen kuklalar yerine insan beklediğinden daha şaşkındı ve gözü sürekli sahnenin yan tarafındaki hoparlördeydi, sesin kuklalardan mi yoksa hoparlörden mi geldiğini anlamaya çalıştı, derken adapte oldu ve ''kurt, kurt'' deyip, alkışlamaya ve şarkılara tempo tutmaya başladı. Ve bu oyundan da mutlu ayrıldık.


Amacım tabi ki çocuğu her hafta bir oyuna götürerek sıkmak, boğmak degil ama ayda, iki ayda bir tiyatroya gitmek, hem beraberce yaptığımız, kaliteli zaman geçirdiğimiz bir aktivite oluyor hem de umuyorum ki Demir ilerde de devam edecek, tiyatroya gitmek gibi güzel bir alışkanlık kazanmış oluyor. Ayrıca, tiyatronun çocuğun sosyal gelişimine katkıları da yadsınamaz, konuyla ilgili şöyle bir yazı var okumak isterseniz: Çocuk Gelişimde Tiyatronun Yeri.
Bundan sonra gideceğimiz oyun Tiyatro Mie'nin bir oyunu: Bremen Mızıkacıları. 22 şubattan sonra bu oyun ile ilgili yorumlarımı da yazacağım. Müzikal bir oyun olduğu için Demir'in çok keyif alacağını düşünüyorum, umarım öyle olur.
Tiyatro Mie, cok methini duyduğum bir tiyatro topluluğu. Farklı sahnelerde oynuyorlar, mybilet ten ve kendi sayfalarından takip edebilirsiniz. Ve en güzel haber, +2 ye hitap eden birçok oyunları var.
Şehir tiyartolarının avantajı, tabi ki bilet ücretlerinin çok daha makul olması ve hem Anadolu hem Avrupa yakasında sahne seçenekleri olması, ama değişkenlik gösterdiğinden sıkı takip etmek gerekiyor, hangi oyun, ne zaman, hangi sahnede...

Benim önümüzdeki aylar ve muhtemelen yıl için belirlediğim oyunlar:
Şehir Tiyatrolarından Uğurböceği, Boya Benek oyunları ile; Tiyatro Mie'nin Küçük Balık Bambam, Kırmızı Başlıklı Kız, Heidi, ve Parmak Çocuk.

Yazıyı bitirmeden önce Ataşehir belediyesinin konuyla ilgili bir etkinliğinden de bahsedeceğim: 4.Çocuk Tiyatroları Festivali. Malum sömestre tatilindeyiz, bu tatilde çocuklar bol bol tiyatroya gitsin! Linkteki programı inceleyip, ücretsiz biletlerinizi Novada alışveriş merkezinden alabilirsiniz. Malesef biz bu sene festivalden yararlanamıyoruz çünkü tüm oyunlar daha büyük yaş grupları için, ama seneye acısını çıkarırız diye umuyorum :)
Herkese bol tiyatrolu günler dilerim.

5 Aralık 2013 Perşembe

Labneli Kuru Meyveli Mini Kek

Dün eve biraz erken varınca, hem Migrostan aldığım şirin kek kağıtlarını kullanayım hem de evdeki labne peynirini tüketemiş olayım diye Demir ile beraber kek yaptık.

Malzemeler:
2 yumurta
1/2 sb şeker
1,5 sb tam buğday unu
200 gr labne
1 çb zeytinyağ
Bol ceviz içi
Bol kuru kayısı ve kuru erik (minik minik doğranmış ve una bulanmış)
Vanilya
Kabartma tozu

Yumurta ve şekeri iyice çırpıp içine labneyi ilave ediyoruz, üzerine yağ, sonrasında un, kabartma tozu, vanilya ve son olarak da ceviz ve kuru meyveleri ekleyip iyice karıştırıyoruz. Ben biraz da süt ilave ettim kıvamı yoğun gibi geldiğinden.
180C de 30 dakikada pişti.
Labneli kek çok güzel ve yumuşak oluyor.

Şeker mevzusuna gelince, 1.5 yaşına kadar Demir'e kek ve kurabiyeleri pekmezli yaptım, ama artık çok kasmıyorum :), ev yapımı ve az şeker ihtiva eden kek, kurabiyeyi haftada bir tüketmesinde bir sakınca yok bence. Dün yaptığımız keki de bayıla bayıla yedi :)
Herkese afiyet olsun...

4 Aralık 2013 Çarşamba

Pedagog Görüşmemiz

Biraz modern anneliğin getirdiği kaygılarla biraz da rahatlama ihtiyacıyla, pedagoga gitmeye karar verdik. Aslında Demir 1 yaşındayken, pediyatristimizin tavsiyesiyle ve genel bir görüşme olsun diye sürekli gittiğimiz hastanenin pedagoguyla görüşmüştük.
Ama uzun zaman geçti üzerinden. Bu dönem içersinde Demir'in zaman zaman iştahsızlık problemi (bana göre problem tabi) arttı, ve son olarak da yazdan beri kaka tutma ve kabızlık başladı.
İşte bu iki ana başlık için Berta Adota Saporta Hanım'dan randevu aldım. Kendisinin ismini ve methini en çok Nurturia'daki arkadaşlarımdan duymuştum.
Görüşmeye giderken hazırlıklıydım, elimde listem ile. Aslında çok da gerek yokmuş, Berta Hanım zaten o kadar güzel yönlendiriyor ki, listeye bakmadan tüm aklımdakileri konuşmuştuk.
Görüşme çok pozitif olarak, Berta Hanım'ın Demir'i koridorda görmesiyle başladı. Demir'in bekleme salonunda da oldukça rahat olduğunu belirtmeliyim. Görüşme esnasında oyuncaklarla oynamaya ve arada bize kulak kabartmaya devam etti.
Berta Hanım'ın genel yorumu, kolay uyum sağlayan bir çocuk olduğu idi, koridorda ilk kez gördüğünde bile kendisiyle göz teması kurmasının da önemli olduğunu belirtti.
Özellikle 10. aydan beri kendi yemek istemesi, uyku düzenini kendi ayarlaması, herşeyi kendi yapmak istemesinin çok doğru işaretler olduğunu öğrendik, mutluyuz:)
Gelelim ana başlıklarımıza;

- 2 yaş sendromu:
  • Demir artık beden gücünü kazanıyor, elinde olmadan birçok şeye itiraz ediyor, bu normal bir süreç.
  • Önemli olan ''Hayır''ları dengeli kullanmak.
  • ''Değil'' kelimesini mümkün olduğunca kullanmamak, olumsuz bir cümleyi bile olumlu hale getirerek söylemek. Çünkü bu yaşta onun ara detayları yok, direk olumsuza yani ''değil''e, ''hayır''a odaklanıyor. Örneğin, TV izlemek için diretiyor ise, hayır açmıyoruz demektense, TVyi 1 saat sonra açabiliriz, şimdi biraz resim yapalım mı?, gibi.
  • ''Hayır''ları gerçekten kural olarak verilmesi gereken kavramlar için, yani sınır koymak amacıyla kullanmalıyız. Buradaki yaş ile ilgili bağlanti çok ilginç. Yaşı kadar davranışa hayır demeli, yine yaşı kadar davranışta aferin almalı (Her yaptığını pohpohlamamalı, sürekli aman da ne kadar harika yemek yedi gibi zaten yapması gereken davranışları övmemeli, alkışlamamalı). Bu davranışların, yani sınır koyulacak ve övülecek davranışların ne olduğuna anne-baba beraber karar vermeli ve tutarlı olunmalı.
  • Sınır konulacak davranışların başında TV ve Ipad başında geçirilen zaman geliyor. Berta Hanımın önerisi, günlük toplam sürenin 1 saati aşmaması ve sürenin non-stop ekran karşısında geçirilmemesi yönünde.
  • 2 yaş döneminde çocuğun söylediklerine, işaret ettiklerine verdiğimiz tepkilere çok dikkat etmeliyiz. Herşeyi düzeltmemek gerekiyor. Mesela bizim görüşmemiz sırasında, Demir arabalarla oynarken sarı bir arabayı alıp ''taksizzz'' dedi, babası ''bu da sarı araba ama taksi değil'' dedi, ''her sarı araba taksi değildir'' gibi bir açıklama yapacakken, Berta Hanım durdurdu; ''Bu yaşta her sakallı adam baba, her sarı araba taksidir, düzeltmeyin.''dedi, anne-baba düzelttikçe çocukta ''ben yanlış yapıyorum'' algısı oluşuyormuş.
  • Malumunuz 2 yaşın getirdiği ağlama, tutturma krizleri. Kriz durumlarında ne yapmalı? Öncelikle sarılarak sakinleştirebiliyor muyuz bunu deneyeceğiz. Olmuyorsa dikkatini dağıtmaya çalışabiliriz.Yok olmuyor, çocuk kendini yerlere atıp tepinmeye devam ediyor ise, kafasını falan çarpmayacağından emin olduğumuz bir şekilde  ''ben şimdi mutfaktayım, sen sakinleşince yanıma gel olur mu?''deyip bir süre kendi haline bırakıyoruz.
  • Bir de tabi, özellikle annelere, babalara, bakıcı teyzelere vurma durumu var. Demirde bir dönem oldu, şu an pek yok. Vurmaya kesinlikle taviz verilmemeli. Ellerini tutup, ''biz kimseye vurmuyoruz'' demeliymişiz. Burada daha önceki davranışımızın hatalı olduğunu da öğrendik. O da, ''vurmayalım yazık, ayyy cici'' vs gibi söylemler. Bu tip yaklaşım çocukta suçluluk duygusu oluşturabiliyormuş.
- Anne- baba ile ilişkiler:
  •  Bu konuda benim son dönemlerdeki en büyük çekincem, Demir'in artık iyice büyüyüp bilinçlenmesiyle de beraber bakıcı teyzesinden kapacağı davranış modelleri ile karakterinin gelişimi idi. Yanlış anlasılmasın lütfen, bakıcımızın sakıncalı bir davranış öğreteceğini düşündüğümden değil, sadece anne baba ile bakıcıya kıyasla daha az zaman geçiren çocuğun kişiliğinin nasıl şekilleneceği ile ilgiliydi endişelerim.
  • Temel olan anne babadır dedi Berta Hanım. Kavram olarak anne babayı bir adım önde görürmüş çocuk, ya da görmeliymiş (kendisine kıyasla).Anneyi 1 hafta görmese de anne annedir, çocuk bunu bilirmiş.
  • Evde olunan saatlerde mutlaka anne-oğul, baba-oğul zamanınız olsun dedi, bu illa ki organize bir aktivite değil, Demir'in hoşlandığı herhangi birşeyi beraber yapmak olmalı. Çocuk bu şekilde kendisini özel hissedecek.
- Yemek:
  • Tabi ki beklediğim sözleri duydum Berta Hanım'dan. Öncelikle yaş itibariyle 4-5 çeşitle beslenmesi çok normal.
  • Çocuk, annenin tepkisi sayesinde yemek konusunda kazanan ben oluyorum diye düşünmeye başlarsa, bunu genele yayıp ''annemin her dediğini yapmak zorunda değilim'' sonucu çıkarabilirmiş.
  • Yemek masasında maksimum 20-30 dakika geçirilmeli, yemiyorsa kaldırılmalı.
  • Benim gibi sürekli eline yesin diye birşeyler vermek de yanlış, ihtiyaç duymadan birşeyleri yapmayı öğrenmemeli çocuk.
  • Bedenini tanımasına, açlığı hissetmesine izin vermeli.
- Kabızlık ve Kaka Tutma:

Benim için en kritik noktalardan biri. Yazdan beri sıkıntılıyız bu konuda malesef. Aslında bu bir kısır döngü. Yazın, muhtemelen mekan ve beslenme düzeni değişikliği sebebiyle kabızlık başladı, kakasını ayakta yapmaya calışırken, poposu da acıdığı için tutmaya başladı, yapamadı, kabızlık tekrarladı, yara oldu, vs şeklinde döngü başladı. Tam da bu sırada, anneanne ve dede yardımıyla tuvalet adaptörüne oturmaya başladı, oturdu ama hiç yapmadı.
Adaptöre oturma işine bir süre daha devam ettik ama çok uzun süre tuvalete hiç yapmayınca kaldırdık.
Bu esnada Duphalac kullanmaya başladık. Bir süre bıraktık. Doğum günü döneminde kabızlık yine şiddetlenince tekrar başladık. 2 aydır devam ediyoruz. İlacın dozunda en ufak bir değişim ya da hadi gün aşırı vereyim gibi denemeler hüsranla sonuçlanıyor, anında kabız oluyor. Bu beni daha da çok endişelendiriyor ama şu aşamada yapacak tek şey ilaca devam etmek.
Hemen kabızlık konusunda dipnot geçeyim, kuru kayısı, kuru erik, kuru incir, haşlanmış mısır vs gibi besinleri de (kabul ederse) yiyor ama hiçbiri tam sonuç vermiyor. Lifli beslenmeye dikkat etmeye devam ediyoruz, aynı zamanda probiyotik takviyesine de başladık.
Tüm bunlarla beraber, bezi bırakma çalışmalarını Nisan-Mayıs dönemine erteledik pediyatristimizin tavsiyesiyle. Büyük ihtimalle o döneme kadar ilaca devam ediyor olacağız.
Gelelim Berta Hanımın bu konuda söylediklerine;
  • 2 saatlik sürede bez kuru kalmıyorsa beden hazır değildir.
  • Eski yöntem, yani hani annelerimiz hep diyor ya ''sen 1 yaşında çoktan bırakmıştın bezi'' diye, beyni şartlandırıyordu, biz şu anda çocuğun hazır olmasını bekliyoruz.
  • Beden acıyı hatırlar, Demir'in kakayla olumsuz duyguları eşleştirmesini bitirmemiz gerekiyor.
  • Olumsuz eşleştirmeyi bitirmek için yapılacak şey,  yanında bu konuyu kesinlikle konuşmamak, bizim yaptığımız gibi kaka yaparken ona odaklanıp ''hadi canım yap tatlım'' falan da demeyeceğiz, biz kendi işimize bakacağız, o da.
  • Kaka konusunda bizim endişelerimizin farkında, en ufak bir bakış, bir söz bile, ona ''bu konu bizim için çok önemli'' mesajı veriyor.
  • Çocuklarda kaka beynin korku mekanizmasını harekete geçiren bir unsur. O yüzden kaka ile ilgili bu dönemde yaşananlar çok normal.


21 Eylül 2013 Cumartesi

Cevizli Kurabiye Tarifi

Sabah kurabiye yapayim dedim, netten buldugum tarifleri kendi capimda degistirip, ana tarif www.portakalagaci.com dan. Soyle birsey yaptim, lezzetli oldu:
2 yumurtanin sarisi
2 fincan yogurt
2 fincan toz seker
1/2 paket tereyag
1 fincan findikyag
12-13 fincan tam bugday unu
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Istenildigi kadar iri dovulmus ceviz

Oncelikle yumurta sarisi, seker, yogurt ve yagi karsitiriyouz, uzerine un, ardindan diger malzemeleri karistirip sekil veriyoruz, sarilarini kullandigimiz yumurtalarin beyazlarini da kurbislerini uzerine surup dogru firina (onceden isinmis), 180c ve 20 dakika yeterli. Afiyetler olsun...




16 Eylül 2013 Pazartesi

Annelik hiç bitmeyen vicdan azabıdır


Annelik, hiç bitmeyen vicdan azabıdır diye bir cümle okumuştum biryerlerde...Ne kadar doğruymuş...Hele de çalışan bir anne için...
Sürekli yeterince vakit geçirememenin sıkıntısı ya da beraber geçirilen vaktin asla yeterli gelmemesi diyeyim, bir de benim gibi seyahatleriniz oluyorsa acaba küser mi, gelince nasıl tepki verecek vs. gibi soru işaretleri oluyor.
Trafik, iş yemeği, seyahat gibi sıklıkla yaşadığım sebeplerle eve geç gidebiliyorum ve en ufak bir gecikme bile beni strese sokmaya, oğlumdan zaman çalıyorum düşüncesine itmeye sebep oluyor.
Bolca vaktimizin olduğu haftasonları ise, aman kriz çıkacak mı (malum Terrible 2 durumları), yemeğini yer mi, napsak nereye gitsek, erken gidelim trafiğe kalmayalım gibi telaşlarla geçip gidiverince, pazar akşamı beni alıyor bir hüzün. Yok olmadı bu haftasonu da yeterince oynayamadım Demir'le, boyama da yapmadık, yine yemedi diye üzülerek geçti iki gün, diye diye pazartesini buluyoruz.
Öyle bir döngü ki bu, sanki aman daha iyi olsun, şunu da yapayım bunu da kotarayım dedikçe, ıııhh olmuyor. Artık kabulleniyorum aslında hiç bir zaman yetişemeyeceğim herşeye (!) ve aslında hiç birşey tam istediğim gibi olmayacak annelik, evlilik, iş hayatı, ev işleri ve sosyal hayat anlamında.
Sanırım tüm bu duyguların derinliklerinde Demir'i iyi yetiştiremeyeceğim gibi bir korku var. Yeterince sevgi, ilgi ve güven hissetsin, gerçekten kaliteli zaman geçirsin- illa ki, moda deyimiyle full aktivite yapsın demiyorum, ama açık havada bol bol koşsun oynasın, yaşıtlarıyla bir araya gelsin, algılarını açacak yeni şeyler görsün istiyorum.
Elimizden geldiğince de yapmaya çalışıyoruz. Genel olarak haftaiçi programımız şöyle:
Sabah 06.00-07.00 arası kalkış ve önce babaya, sonra anneye hazılıklarında yardım :)
07.30 da bakıcı teyzemizin gelmesi ve benim evden çıkmamla beraber (ki bu bazen 10-15 dakika sürebiliyor Demir'in bana naz yapma kapasitesine bağlı olarak), günü beraber geçirmeye başlıyorlar. Kahvaltı-park-meyve saati-uyku-oyun-öğle yemeği-oyun-uyku-park gibi bir düzen var hafta içi.
Normal şartlarda 18.30 gibi geldiğimde bizimkiler sitenin parkında oluyorlar.
Eve çıkıp yemek hazırlıklarına girişiyoruz, baba evdeyse bu esnada onunla oyun (genelde futbol ya da batkeeeettt).
Yemek sonrası, meyve atıştırırken kitap okuma, dans etme ya da haftada bir iki akşam çizzz (çizgi film) izlemece.
Zaten bu arada saat 20.00 oldu bile, banyo saati, süt ve uyku. Uykuya geçiş çoğu zaman 45 dakika civarı sürüyor, havhava süt içir, eee eee yap, öpüş, sarıl, kalk, babayı çağır, bay bay yap, su iç, tekrar mama (süt) derken, Zzzzz...
Gecelerimizi pas geçiyorum burada anlatmıyim, zira şanslıysak hala 1-2 kez uyanıyor bizimkisi (hatırlatayım 2 yaşına sadece 2 hafta kaldı, yani uykusu 2 yaşında düzelir hikayesi de şehir efsanesiymiş).
Gelelim haftasonlarına...Cumartesileri, 14 aylıktan beri sabahları MyGym e gidiyoruz, çok alıştı Demir mekana ve eğitmenlere, çok seviyor. Oradan çıkıp, alınacak, verilecek birşeyler varsa büyük ihtimalle vazgeçilmezimiz Palladium'a, yoksa ve hava güzelse dışarda vakit geçirebileceğimiz bir yerlere (sahil, cadde gibi) gidiyoruz. Demir uyudu, uyandı, yemek yedik falan derken akşam oluyor ve eve dönüyoruz.
Pazar günleri, evde ya da dışarda kahvaltının ardından, varsa farklı bir program oraya (ki çoğunlukla birşeyler oluyor) yoksa evde ya da semtimizde takılmaca. Misal bu pazar bebek şenliğine gittik, gerçi kalabalıktan birşey anlamadık ve çocuğu parka bile sokamadık ama napalım değişiklik oldu işte.
Tabi bu arada, haftasonları yemek ve uyku düzeni diye bir kavramımız olmadığını da söylemeden geçemeyeceğim. Sanırım çalışan annelerin ortak noktalarında biri de bu.
Bakmayın böyle hafif şikayet ve hayıflanma içeren sözler sarfettiğime, Allah'a çoook şükür, sağlıklı ve mutlu bir yavrumuz var. Allah hep iyilerle karşılaştırsın ve sağlıklı, şansı bol, uzun ömürler versin tüm yavrulara...Gerçekten sağlık olsun da gerisi teferruat...
Ben (ve eminim ki benim gibi tüm çalışan anneler) yine tüm kaygılara, vicdan azaplarına rağmen, yoğun çalışma hayatıyla beraber anneliği öğrenmeye ve yaşamaya devam edeceğim heyecanla ve sevgiyle...

Demir 23 aylık