5 Aralık 2013 Perşembe

Labneli Kuru Meyveli Mini Kek

Dün eve biraz erken varınca, hem Migrostan aldığım şirin kek kağıtlarını kullanayım hem de evdeki labne peynirini tüketemiş olayım diye Demir ile beraber kek yaptık.

Malzemeler:
2 yumurta
1/2 sb şeker
1,5 sb tam buğday unu
200 gr labne
1 çb zeytinyağ
Bol ceviz içi
Bol kuru kayısı ve kuru erik (minik minik doğranmış ve una bulanmış)
Vanilya
Kabartma tozu

Yumurta ve şekeri iyice çırpıp içine labneyi ilave ediyoruz, üzerine yağ, sonrasında un, kabartma tozu, vanilya ve son olarak da ceviz ve kuru meyveleri ekleyip iyice karıştırıyoruz. Ben biraz da süt ilave ettim kıvamı yoğun gibi geldiğinden.
180C de 30 dakikada pişti.
Labneli kek çok güzel ve yumuşak oluyor.

Şeker mevzusuna gelince, 1.5 yaşına kadar Demir'e kek ve kurabiyeleri pekmezli yaptım, ama artık çok kasmıyorum :), ev yapımı ve az şeker ihtiva eden kek, kurabiyeyi haftada bir tüketmesinde bir sakınca yok bence. Dün yaptığımız keki de bayıla bayıla yedi :)
Herkese afiyet olsun...

4 Aralık 2013 Çarşamba

Pedagog Görüşmemiz

Biraz modern anneliğin getirdiği kaygılarla biraz da rahatlama ihtiyacıyla, pedagoga gitmeye karar verdik. Aslında Demir 1 yaşındayken, pediyatristimizin tavsiyesiyle ve genel bir görüşme olsun diye sürekli gittiğimiz hastanenin pedagoguyla görüşmüştük.
Ama uzun zaman geçti üzerinden. Bu dönem içersinde Demir'in zaman zaman iştahsızlık problemi (bana göre problem tabi) arttı, ve son olarak da yazdan beri kaka tutma ve kabızlık başladı.
İşte bu iki ana başlık için Berta Adota Saporta Hanım'dan randevu aldım. Kendisinin ismini ve methini en çok Nurturia'daki arkadaşlarımdan duymuştum.
Görüşmeye giderken hazırlıklıydım, elimde listem ile. Aslında çok da gerek yokmuş, Berta Hanım zaten o kadar güzel yönlendiriyor ki, listeye bakmadan tüm aklımdakileri konuşmuştuk.
Görüşme çok pozitif olarak, Berta Hanım'ın Demir'i koridorda görmesiyle başladı. Demir'in bekleme salonunda da oldukça rahat olduğunu belirtmeliyim. Görüşme esnasında oyuncaklarla oynamaya ve arada bize kulak kabartmaya devam etti.
Berta Hanım'ın genel yorumu, kolay uyum sağlayan bir çocuk olduğu idi, koridorda ilk kez gördüğünde bile kendisiyle göz teması kurmasının da önemli olduğunu belirtti.
Özellikle 10. aydan beri kendi yemek istemesi, uyku düzenini kendi ayarlaması, herşeyi kendi yapmak istemesinin çok doğru işaretler olduğunu öğrendik, mutluyuz:)
Gelelim ana başlıklarımıza;

- 2 yaş sendromu:
  • Demir artık beden gücünü kazanıyor, elinde olmadan birçok şeye itiraz ediyor, bu normal bir süreç.
  • Önemli olan ''Hayır''ları dengeli kullanmak.
  • ''Değil'' kelimesini mümkün olduğunca kullanmamak, olumsuz bir cümleyi bile olumlu hale getirerek söylemek. Çünkü bu yaşta onun ara detayları yok, direk olumsuza yani ''değil''e, ''hayır''a odaklanıyor. Örneğin, TV izlemek için diretiyor ise, hayır açmıyoruz demektense, TVyi 1 saat sonra açabiliriz, şimdi biraz resim yapalım mı?, gibi.
  • ''Hayır''ları gerçekten kural olarak verilmesi gereken kavramlar için, yani sınır koymak amacıyla kullanmalıyız. Buradaki yaş ile ilgili bağlanti çok ilginç. Yaşı kadar davranışa hayır demeli, yine yaşı kadar davranışta aferin almalı (Her yaptığını pohpohlamamalı, sürekli aman da ne kadar harika yemek yedi gibi zaten yapması gereken davranışları övmemeli, alkışlamamalı). Bu davranışların, yani sınır koyulacak ve övülecek davranışların ne olduğuna anne-baba beraber karar vermeli ve tutarlı olunmalı.
  • Sınır konulacak davranışların başında TV ve Ipad başında geçirilen zaman geliyor. Berta Hanımın önerisi, günlük toplam sürenin 1 saati aşmaması ve sürenin non-stop ekran karşısında geçirilmemesi yönünde.
  • 2 yaş döneminde çocuğun söylediklerine, işaret ettiklerine verdiğimiz tepkilere çok dikkat etmeliyiz. Herşeyi düzeltmemek gerekiyor. Mesela bizim görüşmemiz sırasında, Demir arabalarla oynarken sarı bir arabayı alıp ''taksizzz'' dedi, babası ''bu da sarı araba ama taksi değil'' dedi, ''her sarı araba taksi değildir'' gibi bir açıklama yapacakken, Berta Hanım durdurdu; ''Bu yaşta her sakallı adam baba, her sarı araba taksidir, düzeltmeyin.''dedi, anne-baba düzelttikçe çocukta ''ben yanlış yapıyorum'' algısı oluşuyormuş.
  • Malumunuz 2 yaşın getirdiği ağlama, tutturma krizleri. Kriz durumlarında ne yapmalı? Öncelikle sarılarak sakinleştirebiliyor muyuz bunu deneyeceğiz. Olmuyorsa dikkatini dağıtmaya çalışabiliriz.Yok olmuyor, çocuk kendini yerlere atıp tepinmeye devam ediyor ise, kafasını falan çarpmayacağından emin olduğumuz bir şekilde  ''ben şimdi mutfaktayım, sen sakinleşince yanıma gel olur mu?''deyip bir süre kendi haline bırakıyoruz.
  • Bir de tabi, özellikle annelere, babalara, bakıcı teyzelere vurma durumu var. Demirde bir dönem oldu, şu an pek yok. Vurmaya kesinlikle taviz verilmemeli. Ellerini tutup, ''biz kimseye vurmuyoruz'' demeliymişiz. Burada daha önceki davranışımızın hatalı olduğunu da öğrendik. O da, ''vurmayalım yazık, ayyy cici'' vs gibi söylemler. Bu tip yaklaşım çocukta suçluluk duygusu oluşturabiliyormuş.
- Anne- baba ile ilişkiler:
  •  Bu konuda benim son dönemlerdeki en büyük çekincem, Demir'in artık iyice büyüyüp bilinçlenmesiyle de beraber bakıcı teyzesinden kapacağı davranış modelleri ile karakterinin gelişimi idi. Yanlış anlasılmasın lütfen, bakıcımızın sakıncalı bir davranış öğreteceğini düşündüğümden değil, sadece anne baba ile bakıcıya kıyasla daha az zaman geçiren çocuğun kişiliğinin nasıl şekilleneceği ile ilgiliydi endişelerim.
  • Temel olan anne babadır dedi Berta Hanım. Kavram olarak anne babayı bir adım önde görürmüş çocuk, ya da görmeliymiş (kendisine kıyasla).Anneyi 1 hafta görmese de anne annedir, çocuk bunu bilirmiş.
  • Evde olunan saatlerde mutlaka anne-oğul, baba-oğul zamanınız olsun dedi, bu illa ki organize bir aktivite değil, Demir'in hoşlandığı herhangi birşeyi beraber yapmak olmalı. Çocuk bu şekilde kendisini özel hissedecek.
- Yemek:
  • Tabi ki beklediğim sözleri duydum Berta Hanım'dan. Öncelikle yaş itibariyle 4-5 çeşitle beslenmesi çok normal.
  • Çocuk, annenin tepkisi sayesinde yemek konusunda kazanan ben oluyorum diye düşünmeye başlarsa, bunu genele yayıp ''annemin her dediğini yapmak zorunda değilim'' sonucu çıkarabilirmiş.
  • Yemek masasında maksimum 20-30 dakika geçirilmeli, yemiyorsa kaldırılmalı.
  • Benim gibi sürekli eline yesin diye birşeyler vermek de yanlış, ihtiyaç duymadan birşeyleri yapmayı öğrenmemeli çocuk.
  • Bedenini tanımasına, açlığı hissetmesine izin vermeli.
- Kabızlık ve Kaka Tutma:

Benim için en kritik noktalardan biri. Yazdan beri sıkıntılıyız bu konuda malesef. Aslında bu bir kısır döngü. Yazın, muhtemelen mekan ve beslenme düzeni değişikliği sebebiyle kabızlık başladı, kakasını ayakta yapmaya calışırken, poposu da acıdığı için tutmaya başladı, yapamadı, kabızlık tekrarladı, yara oldu, vs şeklinde döngü başladı. Tam da bu sırada, anneanne ve dede yardımıyla tuvalet adaptörüne oturmaya başladı, oturdu ama hiç yapmadı.
Adaptöre oturma işine bir süre daha devam ettik ama çok uzun süre tuvalete hiç yapmayınca kaldırdık.
Bu esnada Duphalac kullanmaya başladık. Bir süre bıraktık. Doğum günü döneminde kabızlık yine şiddetlenince tekrar başladık. 2 aydır devam ediyoruz. İlacın dozunda en ufak bir değişim ya da hadi gün aşırı vereyim gibi denemeler hüsranla sonuçlanıyor, anında kabız oluyor. Bu beni daha da çok endişelendiriyor ama şu aşamada yapacak tek şey ilaca devam etmek.
Hemen kabızlık konusunda dipnot geçeyim, kuru kayısı, kuru erik, kuru incir, haşlanmış mısır vs gibi besinleri de (kabul ederse) yiyor ama hiçbiri tam sonuç vermiyor. Lifli beslenmeye dikkat etmeye devam ediyoruz, aynı zamanda probiyotik takviyesine de başladık.
Tüm bunlarla beraber, bezi bırakma çalışmalarını Nisan-Mayıs dönemine erteledik pediyatristimizin tavsiyesiyle. Büyük ihtimalle o döneme kadar ilaca devam ediyor olacağız.
Gelelim Berta Hanımın bu konuda söylediklerine;
  • 2 saatlik sürede bez kuru kalmıyorsa beden hazır değildir.
  • Eski yöntem, yani hani annelerimiz hep diyor ya ''sen 1 yaşında çoktan bırakmıştın bezi'' diye, beyni şartlandırıyordu, biz şu anda çocuğun hazır olmasını bekliyoruz.
  • Beden acıyı hatırlar, Demir'in kakayla olumsuz duyguları eşleştirmesini bitirmemiz gerekiyor.
  • Olumsuz eşleştirmeyi bitirmek için yapılacak şey,  yanında bu konuyu kesinlikle konuşmamak, bizim yaptığımız gibi kaka yaparken ona odaklanıp ''hadi canım yap tatlım'' falan da demeyeceğiz, biz kendi işimize bakacağız, o da.
  • Kaka konusunda bizim endişelerimizin farkında, en ufak bir bakış, bir söz bile, ona ''bu konu bizim için çok önemli'' mesajı veriyor.
  • Çocuklarda kaka beynin korku mekanizmasını harekete geçiren bir unsur. O yüzden kaka ile ilgili bu dönemde yaşananlar çok normal.


21 Eylül 2013 Cumartesi

Cevizli Kurabiye Tarifi

Sabah kurabiye yapayim dedim, netten buldugum tarifleri kendi capimda degistirip, ana tarif www.portakalagaci.com dan. Soyle birsey yaptim, lezzetli oldu:
2 yumurtanin sarisi
2 fincan yogurt
2 fincan toz seker
1/2 paket tereyag
1 fincan findikyag
12-13 fincan tam bugday unu
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Istenildigi kadar iri dovulmus ceviz

Oncelikle yumurta sarisi, seker, yogurt ve yagi karsitiriyouz, uzerine un, ardindan diger malzemeleri karistirip sekil veriyoruz, sarilarini kullandigimiz yumurtalarin beyazlarini da kurbislerini uzerine surup dogru firina (onceden isinmis), 180c ve 20 dakika yeterli. Afiyetler olsun...




16 Eylül 2013 Pazartesi

Annelik hiç bitmeyen vicdan azabıdır


Annelik, hiç bitmeyen vicdan azabıdır diye bir cümle okumuştum biryerlerde...Ne kadar doğruymuş...Hele de çalışan bir anne için...
Sürekli yeterince vakit geçirememenin sıkıntısı ya da beraber geçirilen vaktin asla yeterli gelmemesi diyeyim, bir de benim gibi seyahatleriniz oluyorsa acaba küser mi, gelince nasıl tepki verecek vs. gibi soru işaretleri oluyor.
Trafik, iş yemeği, seyahat gibi sıklıkla yaşadığım sebeplerle eve geç gidebiliyorum ve en ufak bir gecikme bile beni strese sokmaya, oğlumdan zaman çalıyorum düşüncesine itmeye sebep oluyor.
Bolca vaktimizin olduğu haftasonları ise, aman kriz çıkacak mı (malum Terrible 2 durumları), yemeğini yer mi, napsak nereye gitsek, erken gidelim trafiğe kalmayalım gibi telaşlarla geçip gidiverince, pazar akşamı beni alıyor bir hüzün. Yok olmadı bu haftasonu da yeterince oynayamadım Demir'le, boyama da yapmadık, yine yemedi diye üzülerek geçti iki gün, diye diye pazartesini buluyoruz.
Öyle bir döngü ki bu, sanki aman daha iyi olsun, şunu da yapayım bunu da kotarayım dedikçe, ıııhh olmuyor. Artık kabulleniyorum aslında hiç bir zaman yetişemeyeceğim herşeye (!) ve aslında hiç birşey tam istediğim gibi olmayacak annelik, evlilik, iş hayatı, ev işleri ve sosyal hayat anlamında.
Sanırım tüm bu duyguların derinliklerinde Demir'i iyi yetiştiremeyeceğim gibi bir korku var. Yeterince sevgi, ilgi ve güven hissetsin, gerçekten kaliteli zaman geçirsin- illa ki, moda deyimiyle full aktivite yapsın demiyorum, ama açık havada bol bol koşsun oynasın, yaşıtlarıyla bir araya gelsin, algılarını açacak yeni şeyler görsün istiyorum.
Elimizden geldiğince de yapmaya çalışıyoruz. Genel olarak haftaiçi programımız şöyle:
Sabah 06.00-07.00 arası kalkış ve önce babaya, sonra anneye hazılıklarında yardım :)
07.30 da bakıcı teyzemizin gelmesi ve benim evden çıkmamla beraber (ki bu bazen 10-15 dakika sürebiliyor Demir'in bana naz yapma kapasitesine bağlı olarak), günü beraber geçirmeye başlıyorlar. Kahvaltı-park-meyve saati-uyku-oyun-öğle yemeği-oyun-uyku-park gibi bir düzen var hafta içi.
Normal şartlarda 18.30 gibi geldiğimde bizimkiler sitenin parkında oluyorlar.
Eve çıkıp yemek hazırlıklarına girişiyoruz, baba evdeyse bu esnada onunla oyun (genelde futbol ya da batkeeeettt).
Yemek sonrası, meyve atıştırırken kitap okuma, dans etme ya da haftada bir iki akşam çizzz (çizgi film) izlemece.
Zaten bu arada saat 20.00 oldu bile, banyo saati, süt ve uyku. Uykuya geçiş çoğu zaman 45 dakika civarı sürüyor, havhava süt içir, eee eee yap, öpüş, sarıl, kalk, babayı çağır, bay bay yap, su iç, tekrar mama (süt) derken, Zzzzz...
Gecelerimizi pas geçiyorum burada anlatmıyim, zira şanslıysak hala 1-2 kez uyanıyor bizimkisi (hatırlatayım 2 yaşına sadece 2 hafta kaldı, yani uykusu 2 yaşında düzelir hikayesi de şehir efsanesiymiş).
Gelelim haftasonlarına...Cumartesileri, 14 aylıktan beri sabahları MyGym e gidiyoruz, çok alıştı Demir mekana ve eğitmenlere, çok seviyor. Oradan çıkıp, alınacak, verilecek birşeyler varsa büyük ihtimalle vazgeçilmezimiz Palladium'a, yoksa ve hava güzelse dışarda vakit geçirebileceğimiz bir yerlere (sahil, cadde gibi) gidiyoruz. Demir uyudu, uyandı, yemek yedik falan derken akşam oluyor ve eve dönüyoruz.
Pazar günleri, evde ya da dışarda kahvaltının ardından, varsa farklı bir program oraya (ki çoğunlukla birşeyler oluyor) yoksa evde ya da semtimizde takılmaca. Misal bu pazar bebek şenliğine gittik, gerçi kalabalıktan birşey anlamadık ve çocuğu parka bile sokamadık ama napalım değişiklik oldu işte.
Tabi bu arada, haftasonları yemek ve uyku düzeni diye bir kavramımız olmadığını da söylemeden geçemeyeceğim. Sanırım çalışan annelerin ortak noktalarında biri de bu.
Bakmayın böyle hafif şikayet ve hayıflanma içeren sözler sarfettiğime, Allah'a çoook şükür, sağlıklı ve mutlu bir yavrumuz var. Allah hep iyilerle karşılaştırsın ve sağlıklı, şansı bol, uzun ömürler versin tüm yavrulara...Gerçekten sağlık olsun da gerisi teferruat...
Ben (ve eminim ki benim gibi tüm çalışan anneler) yine tüm kaygılara, vicdan azaplarına rağmen, yoğun çalışma hayatıyla beraber anneliği öğrenmeye ve yaşamaya devam edeceğim heyecanla ve sevgiyle...

Demir 23 aylık
 


1 Nisan 2013 Pazartesi

Sağlıklı bebek keki tarifi

Bu kek, biraz uydurma oldu ama tadı nefis oldu, toz şekeri çok az kullandım, şekerin çoğu kuru meyvelerden geliyor.  Afiyet olsun...

Malzemeler:
3 yumurta
1/2 sb toz şeker
2 sb tam buğday unu
1/2 sb süt
1/2 sb yoğurt
3 kaşık tereyağ, az zeytinyağı
Karbonat
Zencefil
Tarçın
Keçiboynuzu tozu
Kuru incir
Kuru kayısı
Çekilmiş ceviz, fındık
Ruşeym


Yapılışı: Klasik kek yapımından farklı değil, öncelikle yumurta ve şeker iyice çırpılıyor, üzerine diğer malzemeler geliyor. Tavsiyem kekin baharatlarini bol tutun, kuru meyveleri biraz sıcak suda bekletip küp küp doğrayıp ilave edin. Ceviz, fındık da bol olursa yakışıyor.

12 Mart 2013 Salı

İyi ki doğdum, iyi ki doğurdum seni

Sen geldin geleli herşey daha anlamlı, hayat daha anlamlı, daha bir başka...Hep aklımdasın, gün içinde bir an yok ki seni özlemeden geçsin...Hele o akşam saatleri yaklaşınca, bir de trafikte kalmışsam bitmek bilmiyor dakikalar, bir an evvel sarıl bana, ''ayyy''diye sev istiyorum.
Tek duam, tek isteğim, Tanrı bizi, güzel ailemizi korusun, sağlık versin, senin şansın, bahtın hep açık olsun.
Günler, aylar hızla geçiyor, seninle kutladığım bu 3.doğumgünüm aslında- birinde henüz karnımdaydın. Doğumgünlerinin anlamı da sensin artık, seneleri sayarken, yaşımı düşünürken, bilmem kaç sene sonra kaç yaşımda olacağım diye, önce sen kaç yaşında olacaksın diye hesaplıyorum hemen.
Ömrüme ömür katmaya, yaşıma yaş katmaya, yaşantımıza mutlulukla, güzellik katmaya geldin. İyi ki geldin...İyi ki ben doğmuşum, iyi ki seni doğurmuşum...
Doğum günüm seninle daha kutlu, daha mutlu canım oğlum benim.

11 Mart 2013 Pazartesi

''Rahat bir anne değilim'' notları

Ben rahat bir anne değilim, olamadım...Aslında olamayacağımı en baştan biliyordum...
Demir'in uykusu ve yemeği en takık olduğum konular. Aşamıyorum malesef bu durumu.
Uyku hadi nispeten, ki bir gece uyursa, takip eden bir hafta gece boyu 3-4 kez kalkıyor. Ama ilk başlara göre daha iyi olduğumuzdan herhalde bir kabullenmişlik oldu uyku konusunda.
Yemeğe gelince, hapur küpür önüne konanı götüren bir çocuk olmasa da, haftaiçi bakıcısından çok güzel yiyor. Bizim yani benim sorunum, (kaşıkla, çatalla ya da elle) kesinlikle birşey yedirememem, hadi onu da blw ile aştık, canı isterse kendisi ya elle ya da ufak ufak başladığı çatal çalışmaları sayesinde yiyor (miktarlar çok minik tabisi).  Haftasonları ve haftaiçleri akşam yemekleri kabus...Haftasonları bir öğün birşeyler yerse ohh ne ala. Misal, cumartesi kahvaltı için hazırladığım pankekler, ballı tereyağlı ekmekler hooop çöpe, mıncık mıncık oldukları için...Lokma koymadı ağzına. Zaten bu ara ekstra yemek seçiyor, normalde yediği şeyleri bıraktı malesef.
Velhasıl bu yemek konusu bende büyüdü, büyüdü, takıntı haline geldi. Bir haftasonu ''Takmıycam'' desem, ertesi haftasonu sar başa...
İlk iş, evde ara ara bulamadığım Carlos Gonzales kitabını tekrar sipariş ettim ki, bir kez daha okuyayım en azından bir süre rahatlayayım. Okuyup kısa bir özet geçeceğim sana blog.
Diğer yaptığım iyi şey ise, geçen hafta Uzman Psikolog Iraz Toros Suman (www.iraztoros.com) ile görüşmek oldu, kendisi sadece çocukla ilgili konularda yetişkinlerle görüşüyor. Konuştuk, anlattım, hem uyku hem yemek mevzularını...Aslında hiç de kötü bir durumda olmadığımızı ve ne beni ne de Demir'i sürekli görmesinin gerektiğini belirtti.
Aşağıda görüşmemizden bazı notlar var, ahh ahh umarım gerçekten uygulayabilirim...

Yemek:
- Gündüz iyi yiyorsa problem değil.
- Akşam sütünü kesmek, akşam yemeğini yemesini sağlayabilir. Sütü içeceğini bildiği için akşam yemeklerini yemiyor olabilir. (Akşam sütü için pediatristimizle konuşup karar vereceğim).
- Yemek mevzusunun aranıza girmesine, ilişkinizi etkilemesine izin vermeyin.
- Zorla yemek yedirilen ya da yemek yemenin sinir harbine dönüştüğü çocuklarda, ''ben yemek konusunda annem için yeterince iyi değilim''mesajı algılandığı için, ileriye dönük çok problem olabiliyor.
- Yemek esnasında stres olduğunuz anda, içeri gidin ve neden diye sorun kendinize, ''neden şu anda üzülüyorum, geriliyorum?''.
- Bakıcı yedirirken, mutlaka kaşık, çatal versin, kendi yemesine olanak sağlasın.

Uyku:
- Gece uyanmaları (gece beslenmesini de kestiğimiz için), gün içinde yaşadığı stresle ilgili olabilir.
- Yatağın korkuluğunu kaldırmak işe yarayabilir (empati kurun, gece uyandınız ve derin, korkuluklarla çevrili bir yataktasınız, nasıl hissedersiniz- yer yatağını öncelikle Ankara'da anneannede deneyeceğiz).
- Beraber yatmakta problem yok (her iki tarafta da rahat ediyorsa).
- Gece annenin uyutması, beraber geçirilen özel bir zaman ve bir bağ demekse sizin için devam edin (yatağa koydum, kapıyı çektim, çıktım yaklaşımını istemeyen ve çok erken bulan ben için ohh rahatlatıcı oldu).
-Uyuturken minimum stres olacağınız yöntemi seçin, stresinizi hissettiği için zor uyuyup, gece uyanmaları artabilir. Mesela yanına uzanıp, haydi, gel uyuyalım, uyku vakti, sarılalım vs. gibi telkinlerle.

Genel gelişim:
Özgür bırakın: Evi ona göre dizayn edin, çekmeceleri, dolapları kurcalamasına (güvenlik önlemleri alındıktan sonra) izin verin. Tüm çekmeceleri, dolapları kitlemeyin.
Empati kurun, dünya onun gözünden nasıl görünüyor farketmek için dizleriniz üzerinde evi dolaşın.
Dışarda bol bol yürümesine, keşfetmesine izin verin. Bir yaprakla 5 dakika geçirmek istiyorsa izin verin, salıncağa götürmek için mani olmayın keşiflerine.
17 aylık Demir